art tatum efsanesi

1950’lerde klasik müzikte piyanonun devi Vladimir Horowitz ile cazda piyanonun devi Art Tatum, özel bir davete çağrılıyorlar... Horowitz piyanonun basına geçiyor, bir - iki esprili laftan sonra "Carmen" teması üzerine yazdığı "Fantezi"sini çalıyor. Tam bir "elit - showman" olarak selamlıyor davetlileri, iki eliyle öpücükler yolluyor onlara...
Horowitz tabureden kalkınca bu sefer piyanonun başına paspal, ezik görünümlü, şişko bir kör zenci oturuyor. Millet biraz şaşkın... Horowitz, kendisinden sonra piyano çalma cüretini gösteren bu ilk kişiye, Art Tatum’a dalga geçerek bakıyor. Art Tatum ilk kez dinlediği Horowitz’in "Fantezi"sini önce bastan sona bir güzel ezbere çalıyor. Sonra sondan basa... Sonra 38 ayrı stilde doğaçlama yapıyor: Blues, cool, swing, boogie... Sonra da Horowitz’in o inanılmaz zorluktaki oktav pasajlarını sol eline alıp sağ el rüzgarlarıyla sol elini alaya alıyor. New York’ta derler ki, Horowitz’in konserlere 13 yıl ara vermesi bu yüzdendir. "Zen" vardır Horowitz’de. Ama bir de "Zen peygamberleri" vardır. Horowitz 13 yıl sonra peygamber olarak dönmüştü; bu "comeback" konserini Carnegie Hall’de izleyenler bilirler, çok anlatılır. New York Times’ta çıkan eleştiride "Dayanılmaz güzeldi" denilmişti. Art Tatum ise yukarıda anlattığım olaydan birkaç hafta sonra öldü. Henüz 40 yaşlarındaydı, 2 yaşında bir kızı vardı. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük piyanistidir. Düşünün; görme oranı yüzde 5. Neredeyse kör. Çocukken bulduğu bir caz plağı dolayısıyla müziğe başlamış. Rivayete göre bu plak tek bir piyanist tarafından değil, bir piyano duo’su, yani iki kişi tarafından yorumlanmış ve Art Tatum yıllarca bilmeyerek, çalanların 2 kişi olduğunun farkında olmayarak dinlemiş bu plağı. Bu yüzdendir ki, özellikle Ragtime (boogie) tipi parçalarda inanılmaz bir teknik ile karsılaşıyoruz. Sağ eli bazen saniyede 40-50 notayı işleyecek süratte bir beceriye sahip. "İşlemek" benim kavramlarımda "düşünerek çalmak" anlamında. "Zen" diyorum buna. Çünkü bu çalışarak olacak bir is değildir. Salt yetenek de yetersiz kalır. Bu "yeteneğin uç bir derecede yoğunlaşması" herhalde. Yani Zen... Art Tatum’u dinleyin. İlk basta onun yoğunluğu zor gelebilir dinleyiciye. Ama bu "müzik tarihinin en çok soru işareti yaratan adamı”nı mutlaka tanımanız gerek.
FAZIL SAY DAN ALINTIDIR.........
art tatum

yukarıda fazıl say'dan alıntıladığım hikayeyi ben başka hç bir yerde görmedim ama paylaşan da fazıl say.. yani çok kuvvetli ve güvenilir bir kaynak sonuçta... bu hikaye dışında o kadar çok efsane anlatımlar var ki art tatum hakkında, onlar da çok güvenilir kaynaklar... kitaplar, makaleler vs vs... bazen art tatum hakkındaki efsane anlatımların doğru olmadığı doğrultusunda yazılar da okuyorum, bilemem artık o kadarını... yine belirteyim, hiç birisi öyle olmayacak yerlerde geçen efsaneler değil...

1956 yılında vefat eden art tatum, tam bir piyano efsanesidir... hocasına bile "onun müziğini dinlemek istemezdim hiç çünkü dinlediğimde piyano çalmaktan vazgeçesim gelirdi" dedirtmiş bir adam işte...

yukarıda da belirttiğim gibi, hakkında o kadar çok efsane var ki... efsane caz piyanisti denmesi boşuna değil... yine o dönemin ünlü piyanistlerinden biri olan fats waller'ın piyano çaldığı bir yere gelir art tatum... içeri onun girdiğini gören waller çalmayı hemen keser ve "ben sadece bir piyanistim, tanrının olduğu yerde çalamam" der... bu tip olaylar şimdi okurken basit ve önemsiz gelebilir ama şöyle düşünelim: günümüz şarkıcılarından biri, diğeri gelince böyle bir cümle kurar mı?... mesela mega gelince, süper olan yarım bırakır mı şarkısını? yada süper diva olan, baba gelince keser mi şarkısını?...

bir diğer rivayet ise; art tatum un müziğe başlarken etkilendiği bir blues albümü varmış... o albümü dinleye dinleye öğrenmiş piyano çalmayı... ama o albüm bir duoya yani piyano ikilisine aitmiş!... art tatum duyduğunu taklit ede ede 2 eli ile 4 el kıvamında çalar olmuş... o yüzden bu kadar iyiymiş teknik anlamda... bu tip virtüözler için benzeri bir çok kahramanlık hikayesi mevcut... doğruluklarını bilemem...

charles mingus'a filan ders vermiş bir hocadır aynı zamanda... charles mingus ile bir sürü planlar yapmış, onu umutlandırmış ama daha sonra onu yarı yolda bırakıp, başka şeylerle meşgul olmuş art tatum... ayıp etmiş çok...

art tatum öyle bir stile sahiptir ki, kendisiyle birlikte müzik yapabilmek her baba yiğidin harcı olmadığı için genellikle solo çalışmalar yapmıştır... sadece mingus gibi isimlerle çalışabilirmiş ama onu da yarı yolda bırakmış... art tatumun stili cazdan çok klasik müziğe yakın gibi geliyor bana ama anlamam o kadarını, ukalalık olmasın... adam makinalı tüfek gibi ne bulursa onu çalıyor...

fotolarından ve videolarından aldığım izlenim hatta buna çalış tarzını da ekleyebilirim, sanki çok ukala ve kendini beğenmiş bir tip bu art tatum... ama öyle ise bile, hak ediyor ukalalığı...

art tatumda en çok dikkatimi çeken konu ise; parça uçuyor! notalar birbirine girmiş, fazıl say üstada göre saniyede 40-50 nota çalıyor!... ama adam resmen heykel gibi duruyor... kıpırtı yok... ben videolarından birini izlerken uzun süre canlı performans yerine bir fotosunu koymuş videoyu hazırlayan zannettim... meğer canlıynış! elleri bile o kadar az kıpırdıyor ki... nasıl beceriyorsa... (iyi abarttım sanki ama)...

özetle; bu adam gerçekten arızalı bir piyano dahisi... müzik dehası... döneminin paganinisi... ciddi biçimde hala daha taklit edilemez nitelikte bir stile ve tekniğe sahip... gelmiş dünyaya, bir stil geliştirmiş, hala daha taklit bile edilemiyor, 2-3 kişilik çalıyor tek başına resmen ve göçmüş gitmiş bu dünyadan 1956 yılında... hala daha adından söz edilirken bile günümüz ustalarını hayretler içinde bırakabiliyor... ve hakikaten heykel gibi oturarak çalıyor bu art tatum...

 

art tatum, bu dünyanın gördüğü en büyük caz piyanistiydi... ben pek bu tip cümleler kurmama ama hakkında okuduklarımdan sonra mecburen böyle yazmak zorunda kaldım... hatta bir adım daha ileri gideceğim ve dünyanın gördüğü herhangi bir müzik türünde en büyük enstrümantalist olduğu iddiasında bile bulunacağım mecburen... tatum, enstrümanları ve türleri aşan bir şekilde enstrümanı üzerinde tam bir hakimiyet ve ustalığa sahip... bana öyle geliyordu, hakkında bir çok önemli ve güvenilir kitap ve makale okuyunca, bana doğru geliyormuş demek ki dedim...

"bir müzik uzmanının armonik duygusu ve düşüncelerini anında klavyede kusursuz performansa çevirme yeteneği ile birleşen, bir swing piyanistinin doğaçlama dehasına sarılmış bir konser piyanistinin hassasiyeti ve zarafetiyle çalıyor... ve tatum bunu genellikle insanın başını döndüren tempolarda yapıyor"... o dönemin konuya hakim önemli bir şahsiyeti aynen böyle demiş... onun yalancısıyım... ama maalesef kim demiş bunu not almamışım, öyle de bir sorun var:)...

ragtime, dixieland ve blues piyanonun birleşmesi ile stride ve oradan da swing döneminin piyano gelişimlerine uzanan geleneğin en açık sözlü temsilcisiydi art tatum... tatum'un en iyi biyografisi james lester tarafından yazılmış olan "too marvelous for words - the life and genius of art tatum" adlı kitap... bir çok platformda satışta...

tatum'un performanslarının neredeyse her biri, piyano tekniği açısından birer mükemmellik harikalarıdır... teknik mükemmelliği sözel tanımlamanın ötesinde bir şeydir, en azından bu tatum'un nota mükemmelliği ve netliği, inanılması zor sıçramalar (hiç kaçırdığı bilinmemektedir), ton ve piroteknik pasajlarda olağanüstü kontrol ve hassasiyet... bu şekilde özetliyor kitapta james lester...

art tatum'un stili, dokunuşu, hızı ve doğruluğu, armonik ve ritmik hayal gücü ile dikkate değerdi... hiçbir piyanist notaları ondan daha güzel vurmamıştır... her biri, tempo ne kadar hızlı olursa olsun, incelikle basılmış bir sayfadaki harfler gibi hafif, eksiksiz ve yankılıydı... hızı ve hassasiyeti neredeyse şok ediciydi... her nota mükemmel bir şekilde vurgulanırdı ve sol eldeki akorlar bazen iki elli gibi geliyordu... tatum'un temel ritim ve armonik duygusu; hala büyük ölçüde eşsiz olan garip, çoğaltılmış akorları, ikiyi yerleştirmesi ve aynı anda üç ve dört melodik seviye, orkestral ve hatta senfonikti...

13 Ekim 1909'da toledo, ohio'da doğan ve doğuştan neredeyse kör olan art tatum, 1932'de sahneye çıktığı andan itibaren piyano cazına hakim oldu. radyolarda canlı çaldı, dünyayı gezdi, hem solo hem de gruplar halinde kapsamlı kayıtlar yaptı, caz kulüplerinde sürekli çaldı ve dönemin konser piyanistleri tarafından büyük saygı gördü...

tatum'un şaşırtıcı tekniği sadece caz müzisyenlerini şaşırtmakla kalmadı, aynı zamanda george gershwin, leopold godowsky, paderewski ve rachmaninoff gibi dönemin önde gelen konser sanatçılarının, orkestra şeflerinin ve bestecilerinin de hayranlığını kazandı... kemancı itzhak perlman, bir televizyon röportajında, tatum'u bir plakta ilk duyduğu andan itibaren ona kesinlikle aşık olduğunu söyledi...

oscar peterson'ın babası, bir gün eve bir caz plağı ile gelmiş... bildiniz, tabii ki art tatum plağı... iki ay boyunca piyanoya hiç dokunmamış oscar ve eceleri kabuslar görmüş... oscar peterson diyor ki: "teknik sonradan kazanılabilir ancak art tatum'un sahip olduğu armonik ve ritmik düşünce yapısı benzersizdir, işte o sonradan kazanılamaz"

en tepedeki alıntının aksine; bazı anlatılara göre horowitz, art tatum'a hayrandır ve tatum eseri tea for two üzerinde çalışır... tea for two'yu aşırı zor bir düzenlemeyle art tatum'a dinletir... art tatum bu düzenlemeyi çok beğenir ve çok zor bir parçaya dönüştüğünü söyler... tatum, horowitz'in düzenlemesini çalmak ister ve çalar ama çok uzun süre, sürekli dönüştürerek çalar parçayı... horowitz sonunda kendisini durdurur ve bunu nasıl yapabildiğini sorar... tatum'un yanıtı şu olur: anlık düşünüyorum... horowitz, yaşadığı bu olay sonrasında "eğer art tatum klasikçi olsaydı, ben piyanoyu bırakırdım.. tea for two düzenlememi de bir daha asla çalmayacağım" demiştir...

bir diğer efsane olan les paul'ün de aslında piyano aşığı olduğu ancak art tatum yüzünden gitara geçtiği de rivayet ediliyor...

bir daha belirteyim; evet, art tatum gerçekten efsane ve bence de gerçekten bir çok açıdan bir numara ama yukarıda yazdıklarıma ben de hala şüpheyle yaklaşıyorum... ama şunu da yine belirtmek zorundayım: tamamı çok güvenilir, hatta neredeyse akademik denebilecek kaynaklardan.. diyecek bir şey yok... demek ki öyle gerçekten...

art tatum'un geride bıraktığı en iddialı eser, jazz at the philharmonic konser serisinin kurucusu ve kendi plak şirketi clef'in sahibi norman granz için yaptığı büyük kayıt seansları oldu... granz, art tatum'un çok daha iyi kayıtlar bırakması gerektiğini düşünüyordu ve 1953 yılında, tatum'u stüdyoya davet etti ve burada 2 gün boyunca 124 solo kayıt ve ardından 1954/55'te 59 grup kaydı alındı... bu kayıtların tümü 1990 yılında piyasaya sürülen solo albüm diskleri ve tam setler olarak, art tatum solo ve grup başyapıtları olarak piyasadadır...

Yorumlar

Popüler Yayınlar

Popüler Yayınlar