sesbilimsel grafiker zehra
zehra |
erik satie tarafından ürettilen bir kavram olan "sesbilimsel grafiker" ifadesinin sanki kendisi için söylenmiş olduğunu düşünüyor genç piyanist zehra... satie; işinin müzikle değil, sesle alakalı olduğunu ve kendisinin besteci değil, sesleri yorumlayan olduğunu söylüyor...
kendisi hayattayken zerre kadar çekilecek, katlanılacak adam değilmiş satie:)).. şöyle bi seksen, yüz yıl filan geçince tolereedilebilir bir hal almış... düşünsenize; röportaj yapıyorsunuz, besteciliğe ne zaman başladınız efenim? gibi bir şey soruyorsunuz, cevap: besteci değil, sesbilimsel grafikerim ben!... erik satie'nin kendisine sorulan her türlü soruya bu şekilde cevap verdiğinden eminim:)... ömür törpüsü resmen:)... neyse, konumuz zehra...
gerçi sonuçta zehra da bana aynısını söyledi ve sesbilimsel grafikerim ben dedi:) ama tuhaf gelmedi gerçekten... piyano çalıyor ve resim yapıyor... piyano ve resim dışında, kendisi hakkında bilgim hiç yok ama zaten önemli olan da ortaya koydukları sonuçta.. sosyal medya üzerinden takip ediyorum uzunca bir süredir, çok başarılı ve dikkat çeken çizimleri var ve çizimlerinde müzik de var mutlaka... her iki yeteneğini de çok güzel harmanlıyor... satie'den çok bahsettik, hemen bir erik satie paylaşayım kendisinden...
erik satie |
"hiçbir özel ders alamadım.. piyanoyu kulaktan, resmi ise sadece bakarak çiziyorum" diyor zehra ve bu sebeple sesbilimsel grafiker ifadesini kendisine çok yakıştırıyor... piyanoyu notaya bağlı olarak değil, kafasında duyduğu şekilde çalmayı seviyor... zaten notalar da bestecinin kafasında duyduğu sesleri yorumcuya aktaran bir sembolik anlatım değil mi?... zaten yorumcular da, adı üstünde, bestecinin kafasından geçenleri bize kendi yorumlarıyla aktarmıyorlar mı?... ve aslında notalar bestecinin kafasından geçenleri bize gerçekten aktarabiliyorlar mı? belki de chopin'in kafasından geçenler ile bana dinletilen çok farklı? var mı bilen? yada kesin fikir yürütebilecek olan? ve hatta bir çok bestecinin sonradan tamamlanmış eserleri yok mu?... vs vs vs... yada ressamın gördüğü, gerçekten benim gördüğüm mü?... picasso'nun ne gördüğü, ne tasavvur ettiği ve neyi ne kadar aktarabildiği konusunda ikna edici üç cümle kurabilecek olan var mı? diye hiç sormayayım... dali'ye ise hiç girmeyeyim:)
özetle; müzik müziktir, resim de resim... ama konumuz; müzikli resim yada resimli müzik... şimdi müzikli resim yazınca, birden aklıma yıllar önce yaptığım bir paylaşım geldi... yerinde duruyor mu? bi bakayım dedim... resimli müzik dendiğinde dünyada akla ilk gelen isimlerden biridir norman perryman.. o paylaşıma da göz atarsanız sevinirim...
norman perryman: müziği fırçalarıyla yaratan müzisyen
çalışma saatleri ve okul dersleri dışında kalan zamanını piyano çalarak ve resim yaparak değerlendiren zehra kendine piyano öğretiyor... piyanoya tutkulu birinin grand piyanoya dokunması hayatının dönüm noktalarından biridir ve tam kuyruklu piyanoya da kim olduğunu bilmiyorum ama ünlü bir piyanistin prova esnasında kendisine izin vermesiyle gerçekleşmiş...
sanatı kendimi iyileştirdiği için seviyorum ve yapıyorum... çalışmalarım ne kadar az etkisiz ise o kadar çok kendime ait olduğu için herhangi bir ders alamamış olmanın üzücü tarafı olsa da, aslında daha çok beni ben yaptığını düşünüyorum... resim ve müziği ayrı düşünemiyorum çünkü ezberlerken de aslında müziği kendi kafamda belli şekillerde çiziyorum ve çıkan sesi dinlemeden de sadece kafamda oturttuğum çizgilerle de çalabiliyorum... bunun en baş kuralı ise aslında yalnız olmak, etkisiz olmak, seçileceği veya sevileceği için değil, sevdiğin için olmak...
öğrenim hayatımda hiçbir öğretmen tarafından resim konusunda takdir görmemiş... ben önce hiç yadırgamadım bu durumu ama mantıklı düşününce çok da büyük bir haksızlık ve acımasızlık olarak yorumladım... yadırgamadım ve hatta hiç umursamam bu gibi şeyleri çünkü genelde öyle olur nedense... ama bir ilkokul yada lise öğrencisi, resim derslerinde bu paylaşımdaki gibi çizimler yapıyorsa, öğretmenin nasıl çekmez dikkatini:)... mümkün değil ki böyle bir şey... ben kendisinin tüm çizimlerini gördüğüm anda kimi çizdiğini fotoğrafa bakar gibi anladım sonuçta!... ortalama bir öğrencinin (mesela ben) nasıl resim yapabileceği de malum... hepimiz okuduk ilkokulda, lisede arkadaş:)... bir öğretmen bu çizimleri nasıl olur da takdir edip, 2 çift güzel laf etmez?...
işte bullying budur... zorbalık sadece aksiyon ile olmuyor, olması gereken beğeninin gerçekleşmemesi de ciddi bir zorbalıktır... nedense takdir beklenmesi yadırganır ama asıl yadırganması gereken, hak edilen takdirin küçücük bir cümle ile de olsa esirgenmesidir...
kesinlikle eminim, günün birinde bir resim öğretmeni bu paylaşımı basacak ve bana bir sürü laf edecek:)... onu da yadırgamıyorum, umursamıyorum da:)... blog burası hatırlatayım şimdiden... inşallah zehra'nın öğretmenlerinden biri olur o öğretmen...
sergei rachmaninoff |
yaptığım resimler arasında en çok sevdiğim rachmaninoff... burada bir gözü diğerinden daha orantısız, küçük çizdim ve tamamen tesadüfi şekilde gözünde oluşan kara leke ile öylece bıraktım çizimi... bunun adını ise "mismatched eye" koydum... yani "uyumsuz göz" veya daha da özelinde "çirkin gözün cazibesi" de denilebilir... burada yine başka bir felsefik noktaya ulaşıyoruz... boticelli ve leonardo güzellikten çok zarafete önem veriyordu... portreye bakan kişinin gördüğüne göre değişebileceği için aslında güzel veya çirkin diye bir şey de yoktu, sadece zarafet ve maneviyat vardı... bu yüzden sanat; bilimsel, ahlaki veya çıkarcı faaliyetlerden ayrıştırılmalıdır diye düşünüyorum fakat ayrıştırılmış olmak, kopmak anlamına gelmediği için ve yine özerk olan sanatçının dünyasını ve görüşünü yansıtığı için, bir o kadar da bu kurallara bağlı kalır... tıpkı bütün sanat dallarının birbirini beslediği gibi insanın iç dünyası da sanatını şekillendirir...
benim çok dikkatimi çeken bir genç sanatçı oldu zehra.. vakit ve imkan buldukça kendisine piyano çalmayı öğreten bir piyanist kendisi ve kendisini getirdiği seviye hiç de öyle olağan ve vasat değil... resim, müzik ve piyano tutkusu, daha doğrusu içindeki sanat aşkı getirmiş kendisini bu seviyeye... kendi ifadelerine hiç dokunmadım, alıntı şeklinde yazdım.. o ifadeler içindeki bir çok noktada gizli zehra'nın sanatçılığı... sanatı kendisini şekillendirdiği ve iyileştirdiği için yapıyor... müziği de kafasında şekillendirip, çiziyor ve çalıyor piyano ile... sanat bu zaten... başka bir şey değil...
eğitim almamış olduğunu vurguluyor zehra ama sanatçı olmak için eğitim gerekmez ki!... daha doğrusu eğitim hiç kimseyi sanatçı yapmaz kesinlikle... sanatçı doğulur, eğitim en fazla yol gösterir, kolaylık sağlar... çoğu zaman da yoldan çıkarır!... çok kızılabilir benim bu yaklaşımıma ama eğitim işi kolaylaştırabilir belki ama sanatçı yapmaz... profesyonel müzisyen yapabilir hatta dünya müzisyeni, star, mega müzisyen vs vs yapabilir sizi eğitim ama sanatçı yapamaz... sanatçı iseniz; eğitim sizi en fazla teknik anlamda belki iyileştirebilir... makineye de çevirebilir tabii... bilinmez... her türlü örneği var bolca... zerre kadar sanat sıcaklığı aktaramayan fevkaladenin fevkinde müzisyen kaynıyor dünya... makine onlar... sanatçılık asla muhteşem ötesi rachmaninov çalmak değildir, rachmaninoff'u yaşatmaktır... sanatçı değilseniz, sizden bir sanatçı çıkaramaz eğitim ve öğretmen... zehra bence tam bir gerçek sanatçı... eğitim almış olsaydı yada alacak olursa -ki yanlış anlaşılmasın, öyle bir fırsatı olursa eğer, içindeki sanatı daha iyi aktarabilir ve kendisine kolaylık sağlar ama sahip olduğu sanatçılığın saflığını da bozabilir diğer yandan...
Yorumlar
Yorum Gönder